Çarşı Medya
Asistan

Çağdaş Sosyal Bilim Felsefesi Nedir?

Çağdaş Sosyal Bilim Felsefesi Nedir?

Platon’un da söylediği gibi felsefe merakla başlar. Sosyal bilimler felsefesi de kendi disiplini içerisinde yer alan bilim dallarına “bilim nasıl yapılmalıdır? bilim nasıl yapılır?” sorularını sorar. Bunun yanı sıra sosyal bilimlerin bilim olup olmadığı, olgular ortaya koyup koymadığı da tartışılır.

Örneğin; Günümüzde, “Edebiyat bir bilim midir?” sorusu üzerine tartışmalar devam etmektedir. Bu konu ve soru hakkında Rene Wellek, Berna Moran, G. Pospelov, T. Eagleton, Ernest Renan gibi dil ve edebiyat kuramcıları, çeşitli yayımlar ortaya koymuştur. Edebiyatın, perspektifçiliğin aksine her şeyi “doğrudan görebileceği” ya da okurun deneyimlerine dayandığı için olgular ortaya koyamaması nedeniyle “görecelik” kavramına uygun olduğu görüşleri belirtilir.

”Sosyal bilimlerde olduğu gibi bütün bilim felsefeleri, ahlak felsefesine dayanan ekollerden gelir.”

18. yüzyılda birbirinden ayrılan felsefe ve bilim, olguyu temsil edecek bilginin oluşmasını sağlar. Toplumsal araştırmaların temelinde, beşeri unsurlar yer alır.

Bireyin olduğu yerde bir sosyete vardır ve bu durum bir insicam içerisinde yaşamayı da gerekli kılar. Kendi içerisinde tutarlığı olmayan grupta ise farklı kültürler ortaya çıkar. Böylece “çok kültürlü” bir topluluk meydana gelir. Bu toplulukta yer alan bireyler de aynı zamanda içerisinde bulundukları kitlenin kimliğini taşır.

Ortaya çıkan farklılık da sosyal bilimlere yeni araştırma alanları çıkarır. Burada bireyin toplumdan hiçbir zaman ayrı düşünülemeyeceği unutulmamalıdır. Bir sosyal bilimci, kitle içerisindeki farklılıkları anlamaya çalışmalıdır.

Bireysel özellikler, toplumun etkisiyle meydana geliyorsa kişisel farklılıklar nasıl açıklanabilir?

Bazı görüşler, kişinin kendini deneyimlerinden dolayı en iyi şekilde sadece kendinin bilebileceğini ifade ediyor. Bu düşünce Hegel’in “Olağanüstü İnsan” kavramında belirttiği üzere “davranışların doğru ya da yanlışlığını kişinin vicdanın belirler” ile örtüşebilir.

Ancak toplumsal ahlak kurallarının oluşturulması için kişisel deneyimler ve “bilmek” tek başına yeterli değildir. Çünkü ön yargılar, değerler, ahlak kuralları kişilere göre değişebilir. Bunun yanında bir insanın toplumdaki diğer bireyleri anlaması için “o” olması gerekmez. Fakat “anlayabilirim” düşüncesi ile hareket edebilir. Şiir, roman, hikâye gibi edebi türlerde de yazar, kendi olmayan kişilerin yerine düşünebilir ve yazabilir. Bir sosyal bilimcinin empati isteği mutlaka olmalıdır.

Sosyal bilim felsefesinin yeterli olabilmesi için,  yorumlama, eleştiri, görecelik, gözlem gibi çok yönlü ve sistematik kavramlar üzerinden farklı sorular sorması ve bunlara açıklama getirmesi gerekiyor. Bu bilim dalı, birey ve toplumu birbirinden ayırmadan ve bireysel farklılığı merkeze koyarak araştırmalar yapmalıdır. Sosyal bilimcileri, fen bilimcilerden ayıran en önemli özellik, davranışların anlamalarını sorgulamaya çalışması ve buna yönelik sorular sormasıdır.

Yukarı